Suyun altında keşfedilmeyi bekleyen, daha önce sadece belgesellerde seyredebildiğim su altı dünyasının içine “daldıktan” sonra bu dünya benim için vazgeçemeyeceğim bir tutkuya dönüştü. Türkiye’de Kaş, Kalkan, Marmaris, Bodrum, Çanakkale, Datça, Fethiye, Kekova, Adrasan, Kocaeli gibi birçok bölgede dalış yaptıktan sonra aklım hep yurt dışındaki dalış bölgelerindeydi. Bundan iki sene önce birkaç arkadaşım Mısır’a Kızıldeniz’de dalışa gitmeye karar verdiklerinde henüz iki yıldız olmadığım için 18 metrenin altına inemeyeceğimden bu programa dâhil olmamıştım. O kadar masraf yapıp Kızıldeniz’e kadar gittikten sonra 30 metreye kadar dalmak istemiştim. O zamanlar buna hiç gerek olmadığını, görebileceğimiz tüm canlıların ilk 18 metrede olduğunu söyleyenlere de açıkçası pek kulak vermemiştim. Ta ki bu sene Ürdün’ün Akabe kentine gidip Kızıldeniz’de dalış yapana kadar… Daha önce beni uyaranlar çok da haklılarmış, Kızıldeniz’de görmek istediğim çoğu canlıyı derinlere gitmeden görme şansı yakaladım.