Suyun altında keşfedilmeyi bekleyen, daha önce sadece belgesellerde seyredebildiğim su altı dünyasının içine “daldıktan” sonra bu dünya benim için vazgeçemeyeceğim bir tutkuya dönüştü. Türkiye’de Kaş, Kalkan, Marmaris, Bodrum, Çanakkale, Datça, Fethiye, Kekova, Adrasan, Kocaeli gibi birçok bölgede dalış yaptıktan sonra aklım hep yurt dışındaki dalış bölgelerindeydi. Bundan iki sene önce birkaç arkadaşım Mısır’a Kızıldeniz’de dalışa gitmeye karar verdiklerinde henüz iki yıldız olmadığım için 18 metrenin altına inemeyeceğimden bu programa dâhil olmamıştım. O kadar masraf yapıp Kızıldeniz’e kadar gittikten sonra 30 metreye kadar dalmak istemiştim. O zamanlar buna hiç gerek olmadığını, görebileceğimiz tüm canlıların ilk 18 metrede olduğunu söyleyenlere de açıkçası pek kulak vermemiştim. Ta ki bu sene Ürdün’ün Akabe kentine gidip Kızıldeniz’de dalış yapana kadar… Daha önce beni uyaranlar çok da haklılarmış, Kızıldeniz’de görmek istediğim çoğu canlıyı derinlere gitmeden görme şansı yakaladım.
Kızıldeniz’de dalış denilince akla ilk olarak hep Mısır gelir. Peki, ben neden Mısır yerine Ürdün’ü tercih ettim diye sorarsanız, tamamen Ürdün’ün vizesiz olmasından dolayı. Mısır vizesinin çok uğraştırıcı olduğunu ve günün sonunda alamayabileceğimi öğrendiğimde Akabe bana çok daha cazip geldi.
Gelelim benim Akabe macerama… 13 kişilik bir dalış ekibiyle İstanbul’dan THY ile aktarmasız olarak yaklaşık iki buçuk saatte Akabe’de oluyoruz. Tabi ki, kavurucu bir sıcak bizi karşılıyor.
Ürdün, Orta Doğu’da bir Arap ülkesi olmasına rağmen topraklarından petrol çıkmayan tek Orta Doğu ülkesi. Türklerden vize istemeyen ülkenin para birimi Ürdün Dinarı (JD). 1 Ürdün Dinarı yaklaşık 8 Türk Lirası ve 1,40 Amerikan Doları ediyor. Dolardan daha değerli olduğunu ilk öğrendiğimde çok şaşırıyorum. Biraz araştırdığımda, petrol ve doğal gaz ithalatçısı olmasına ve neredeyse hiç önemli bir üretim kapasitesine sahip olmamasına rağmen, ülkede sabit kur rejimi uygulanmasından dolayı Euro ve Dolar karşısında her zaman değerini koruyabildiğini öğreniyorum.
İsrail’in Elyat kentine sanki birkaç kulaç atarak gidebileceğiniz kadar yakın bir konuma sahip Akabe, neredeyse tamamen kara ile çevrili olan Ürdün’ün tek liman kenti olma özelliğine sahip. Daha önce gittiğim tek Arap ülkesi Fas olduğu için orayla karşılaştırdığımda, Fas'a göre çok daha temiz olduğunu söyleyebilirim. En azından yemek yerken sıkıntı yaşamadım. Ancak tıpkı Fas'taki gibi kadın erkek fark etmeden turistlere çok rahatsız edici bakıyorlar. Kentteki halk plajlarında insanlar kıyafetleriyle denize girdikleri için bikini ve mayo ile kesinlikle yüzemezsiniz. (Tamamen insanların tutumundan dolayı, yoksa yasak değil.) Eğer deniz tatili için Akabe’yi tercih ederseniz, ya bizim yaptığımız gibi tekne ile açılmalısınız ya da kendi kumsalı olan otellerde kalmalısınız. Aslında dalış yapmayacaksanız, Akabe’ye deniz tatiline gitmeye hiç gerek yok!
Gelelim bizim Akabe dalış maceramıza. Dört gün boyunca dalışlarımızı
Aqaba Sharks Bay Divers ile yapıyoruz. Tekne çok konforlu ve tekne eğitmenleri de bir o kadar cana yakın insanlar.
|
Akabe'deki dalış bölgeleri
Kaynak: http://aqabadivingseastar.com |
Dört gün boyunca öğleden önce ve sonra olmak üzere ikişer dalış yapıyoruz. Rehberimiz Hamza, dalışlardan önce mutlaka dalış bölgesiyle ilgili bizi bilgilendiriyor. İlk gün, tank batığı ile C-130 Hercules uçak batığına, ikinci gün Lübnan kargo gemi batığı ile Japon bahçelerine, üçüncü gün Kral Abdullah Resifi'yle Black Rock’a ve son günümüzde de Power Station ile Gorgone One bölgelerinde dalış yapıyoruz.
Şimdi sizleri batıklar, resifler ve birbirinden canlı dalış noktalarıyla baş başa bırakıyorum…
Ürdün ordusuna ait olan tank, suni resif olması için Ürdün Kraliyet Ekolojik Dalış Derneği tarafından 1999 yılında 5-7 m derinliğe batırılıyor. Tank batığı ve Seven Sisters Pinnacles bölgesinde en fazla 15 metre derinlikte rengârenk mercanların arasında dalış yapıyoruz. Birbirinden güzel mercanlar, taş balıkları, ayrılmaz ikili anemonlar ve palyaço balıkları, flama mercan balıkları, melek balıkları ve şuan adını sayamadığım sayısız mercan balıkları meraklı gözlerle bizi, biz de en az onlar kadar ilgiyle onları inceliyoruz.
|
Tank batığı dalış bölgesi |
|
Tank batığı (Tank wreck) |
|
Taş balığı |
|
Tüplü kurt |
|
Ancak dikkatli baktığımız zaman fark edebildiğimiz kumların arasındaki dil balığı |
Tank batığından sonra C-130 Hercules uçak batığına dalıyoruz. Yakıt, yağ ve boya gibi tehlikeli maddelerden arındırıldıktan sonra 2017 yılında yapay resif olması için batırılıyor. 12-17 metre derinlikte bulunan uçak, 30 metre uzunluğa ve 40 metre kanat açıklığına sahip. Kokpit bölümüne gittiğimizde iskelet bir pilot bizleri karşılıyor. Açıkçası suyun altında birden iskeletle karşılaşmak çok hoş değil :)
|
C-130 Hercules uçak batığı dalış bölgesi |
|
C-130 Hercules uçak batığı |
|
Uçağın içi birçok balığa ev sahipliği yapıyor. |
|
Kumların üzerinde dinlenen balon balığı |
Lübnan kargo gemi batığı (Cedar Pride Shipwreck), 1964 yılında İspanya’nın Gijon kentinde suya indiriliyor. Birkaç farklı bölgede çalıştıktan sonra, 1982 yılının temmuz ayında Akabe’ye geliyor. Geldikten bir ay sonra çıkan yangından dolayı makine dairesi ve kamaralar kullanılamaz oluyor. Gövdesi sağlam olan gemi, kendisi de dalgıç olan Kral tarafından yapay resif olması için 1984 yılında batırılıyor. Geminin direk tepesi 7 metrede, pruva kısmı 20 metrede ve pupası 16 metrelerde kumların üzerinde uzanıyor. Batığın en derin noktası ise 26 metrede. Türkiye’de de gemi batığına dalış yapmıştım. Ancak bu gemi batığına indiğimde daha önce hissetmediğim bir şey hissediyorum. Bu gemi batırılmış olabilir, ama o kadar çok canlıya ev sahipliği yapıyor ki “hala yaşıyor!” Batığın iç kısmını gezerken hava boşluğu olan bir yere çıkıyoruz. Rehberimizin uyarıları doğrultusunda hava kaynaklarımızı çıkarmıyoruz. Çünkü buradaki havada oksijen yok denecek kadar az ve zehirli…
|
Lübnan kargo gemi batığı dalış bölgesi |
|
Batığın her yeri mercanlarla kaplı. |
|
Batığın her yeri mercanlarla kaplı. |
Akabe’nin en güzel dalış noktalarından biri olarak bilinen Japon Bahçeleri 5-20 metre arasında bir derinliğe sahip. Bir bahçeyi süsleyen bitkiler gibi resif balıkları, marul mercanlar ve masa mercanları da Japon Bahçelerini süslüyor. Dalışa başlamadan aldığımız bilgilendirmede bu bölgede denizatı görebileceğimiz söyleniyor. O kadar çok heyecanlanıyorum ki, daha önce hiç görmediğim bu canlıları çok merak ediyorum. Tek eşli bir yaşam sürdüklerini, çok iyi kamufle olduklarını, erkek denizatlarının üreme özelliğine sahip olduğunu ve kafalarını sağa-sola çeviremediklerini biliyorum.
Dalışa başladıktan sonra ekip olarak çimenlerin arasında denizatı arıyoruz. Yaklaşık 15-20 dakika bakındıktan sonra Mehmet Abi, sessizce bizi bekleyen denizatını görüyor. O kadar küçük ve o kadar kırılgan gözüküyor ki yanından hiç ayrılmak istemiyorum. Bu sevimli denizatıyla biraz vakit geçirdikten sonra Japon Bahçelerinin etkileyici flora ve faunasının tadını çıkarmaya gidiyoruz.
|
Japon bahçeleri dalış bölgesi |
|
Çimenlerin arasında gizlenen denizatı |
|
Kutu balığı |
|
Nereye bakacağını şaşırmış ben :) |
|
Marul mercan içinde beyaz renkli xenia mercan |
Kral Abdullah Resifi de diğer dalış noktalarımızda olduğu gibi rengârenk mercan tepecikleriyle kaplı. En derin noktası 23 metreye kadar uzanan resifte melek balığı, palyaço balığı, balon balığı, kutu balığı, beyaz müren ve daha birçok canlı görüyoruz.
|
Kral Abdullah Resifi dalış bölgesi |
|
Zehirli anemonu yuvası edinmiş palyaço balığı |
|
Tüplü kurt |
Black Rock dalış bölgesinin en derin noktası 27 metreye kadar uzanıyor. Burası da çok hareketli bir bölge. Önce birbiriyle dans ediyormuş gibi hareket eden iki kocaman ahtapot görüyoruz. Ahtapotlar onları seyrettiğimizi fark edip, hızla bizden uzaklaştıktan sonra kumların üzerine uzanmış sanki bizim gelmemizi bekleyen kaplumbağayı fark ediyoruz. Kaplumbağa uzunca bir süre video ve fotoğraf çekmemiz için bize müsaade ediyor. Nazlı bir manken gibi bir süre sonra yavaşça havalanıyor ve arada arkasına bakarak sonsuz maviliğin içinde kayboluyor :)
|
Black Rock dalış bölgesi |
|
Deniz kaplumbağası |
|
Mercanların arasındaki lipsoz |
|
Siyah tüy yıldızı (Colobometra perspinosa) |
Power Station dalış bölgesinde mercanlarla kaplı duvar boyunca dalış yapıyoruz. 5 metreden başlayan bölgenin 200 metreden daha derine indiği söyleniyor. Rehberimizin köpek balığı görme şansımız olduğunu söylemesinden sonra bir tedirginlik yaşıyorum. Bir yandan köpek balığı görmeyi çok istiyorum. Çünkü sadece belgesellerde gördüğüm dünyanın en yırtıcı canlılarından biri olan köpek balıklarını çok merak ediyorum. Diğer yandan acayip korkuyorum. Sonuçta ataları zamanında dinozorlara kafa tutmuş canlılardan bahsediyoruz! Şakası olmaz yani… Duvar boyunca ilerlerken gözüm sonsuz mavilikte köpek balığı arıyor. Ama bu gün, o gün değil! Göremiyoruz, açıkçası çoook rahatlıyorum :)
|
Power Station dalış bölgesi |
|
Dev istiridye |
|
Kendi sularımızda da bol bol rastladığımız aslan balığı |
|
Mercanlar ve sıcak su balıkları |
Mercanlarla kaplı bir diğer dalış bölgesi olan Gorgone One’nın en derin noktası 18 metreye kadar uzandığı için çok güzel bir sığ dalış noktası olduğunu söyleyebilirim. Bölgede gorgone mercanlarının çoğunlukta olmasından dolayı, bölge ismini bu mercanlardan alıyor. Bu dalışımız sırasında diğerlerinden farklı olarak karides, mavi anemon ve tül mercan görüyoruz.
|
Gorgone One dalış bölgesi |
|
Mercan tarlası |
|
Mavi anemon |
|
Yangın mercan (corail de feu) |
|
Mercanlar ve sıcak su balıkları |
Akabe’de gündüzlerimizi dalışlarla ve geri kalan zamanda yüzerek geçirirken, akşamları sadece yemek için dışarı çıkıyoruz. Burası bizim alışık olduğumuz tatil beldelerine pek benzemiyor. Sokakta birileri bize bakmadan rahat rahat yürüyemiyoruz. Akşam eğlenmek için dışarı çıkmak istediğimizde erkek dansçıların göbek dansı yaptığı mekanlar öneriyorlar. Hal böyleyken, biz de yemekten sonra otel lobisinde sohbet etmeyi tercih ediyoruz.
Akabe’de her gün farklı bir mekânda yemek yiyoruz. Papaya Restoran, Ali Baba Restoran,
Arabic Moon Restoran gittiğimiz yerlerden birkaçı… Papaya ve Ali Baba Restoranda yemekler hem pahalı hem de hesaba %10 bahşiş ve %7 vergi ekliyorlar. Özellikle Ali Baba Restoranın hizmetinden ve lezzetinden pek memnun kalmadığımızı düşününce bu ekstralar bizce gereksiz. Ama Arabic Moon Restoranı kesinlikle herkese tavsiye ederim. Falafel, humus, fatteh gibi geleneksel Arap yemekleri yiyebileceğiniz bu mekân hem uygun fiyatlı hem de yemekleri çok lezzetli. Ayrıca size naneli çay ikram etmeden de bırakmıyorlar.
Nihayetinde Akabe’ye gelmemizin sebebi akşamlar değil, gündüzler :) Su altındaki her günümüz o kadar dolu dolu, o kadar keyifli geçiyor ki, birbirinden büyüleyici sayısız canlı gördüğümüz dört günün nasıl bittiğini anlamıyorum. Valizimi toparlarken sanki dün boşaltmışım gibi hissediyorum. Ne ara geldik, ne ara geçti günler… Daha yeni tanıştığım Nemo ile kaynaşamadan ayrılıyoruz. Hoşça kal Nemo, hoşça kal Akabe… Umarım bir gün tekrar görüşürüz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder