Tanrıların Şehri Atina
Aslında daha öncesine kadar adını dahi duymadığım Folegandros adasına giderken, bir buçuk günümüzü de Atina'ya ayırmak istedik. Üniversite yıllarım boyunca planlarını incelediğim, bilinen en eski tarihlerden birine sahip ve Eski Yunan medeniyetinin merkezi Atena'nın şehri Atina'ya uğramadan geçip gitmek olmazdı.
İstanbul'dan Aegean Hava Yolları'yla yaklaşık 1 saat 20 dakikalık bir uçuş sonrasında Atina Havaalanı’nda olduk. (Kalite/fiyat oranı oldukça iyi bir şirket olduğunu söylemeliyim) Havaalanından şehir merkezine üç şekilde ulaşım sağlanabiliyor. Her yerde olduğu gibi taksi tutulabilir. Sabah 04:40 ile gece 23:40 saatleri arasında gündüz tarifesi uyguladıkları için 35 Euro, gece yarısından sabaha kadar da 50 Euro gibi bir ücrete merkeze taksi ile gidebilir. Diğer bir seçenek ise X95 express otobüsleri. 5 Euro'ya bilet aldıktan sonra otobüs yolculuğu yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Otobüs diğer seçeneklere göre daha ucuz ancak daha uzun ve yorucu. Bir başka yol ise bizim de otelimize giderken tercih ettiğimiz metro hattı... Mavi metro hattı hem Syntagma Meydanı’na hem de Monastiraki Meydanı’na gidiyor. Kişi başı 8 Euro, ancak 2 kişi ve üzerine 7 Euro'dan grup bileti satıyorlar. Metro hatları da en son 23:30'a kadar çalışıyor.
Metroyla 14 duraklık yolculuğumuzdan sonra Monastiraki Meydanı'na oldukça yakın olan otelimize ulaştık. Otelde biraz yol yorgunluğumuzu attıktan sonra hem çevreyi keşfetmek hem de birşeyler yemek için kendimizi dışarıya attık. Süre de kısıtlı olunca, vakit kaybetmemeliydik!
İlk durağımız Monastiraki Meydanı ve meydandaki Pantanassa Kilisesi oldu. Bir Ortodoks kilisiesi olan Pantanassa, "Queen of All", yani Hepsinin Kraliçesi olarak biliniyor. Burada biraz vakit geçirdikten sonra, meydanın ve meydandaki keyifli ambiyansın tadını çıkardık. Ne olsa meydanlara hasret bir şehirden geliyoruz! Kafamızı kaldırdığımızda gördüklerimiz ise bizde yukarıya tırmanma isteği uyandırdı. Hadrian Kütüphanesi ve Roma Agorası’nın çevresinden yavaş yavaş Plaka'ya doğru yürüdük.
Yeri gelmişken, Plaka, Atina'nın en eski yerleşim bölgesi. Küçük dar sokaklarının bir çoğu araç trafiğine kapalı. Plaka'nın ara sokaklarında renkli ve eğlenceli bir sürü hediyelik eşya dükkanı, bol eğlenceli tavernalar ile takı ve mücevher alabileceğiniz bir çok mağaza var. Açıkçası burada dikkatinizi tek bir yerde toplamanız neredeyse imkansız. Plaka, gerçek anlamda yaşayan ve insanı kendine çeken bir mahalle... Biz dar sokaklarda kaybola kaybola yürürken, yorulduğumuzu fark ettiğimizde Thespidos'a vardığımızı anladık. Gördüğümüz küçük bir meydanda oturduk ve sonunda leziz ama bir o kadar da tanıdık meze ve yemeklerin tadına bakmaya başladık. Cacığa oldukça benzeyen tzatziki ise tartışmasız favorimiz oldu :)
Evet... Meydandan yavaş yavaş ayrılmaya başlıyoruz... |
Akropolis'in çekiciliğine karşı koyamıyoruz ve tırmanıyoruz.. |
Gün batımı da ayrı bir güzel bizce... |
Plaka'nın dar ve şirin sokakları... |
Thespidos'daki yemek yediğimiz meydancık... |
Kısmen tanıdık lezzetlerden birkaçı... |
Ertesi gün sabahı, otelimizin de önerisiyle Parlamento binasına gittik. Zaten görülecekler listemizde de Parlamento binası ve Syntagma (Anayasa) Meydanı vardı. Ancak resepsiyonistimiz ısrarla her pazar 10:30 ile 11:00 saatlerinde "Enzones" askerlerinin özel törenlerinin olduğunu ve kesinlikle görmemizi tavsiye ettiğini söyleyince ilk durak olarak Parlamento binasını belirledik. Ermou Caddesi de ünlü olduğu için buradan yürümeyi tercih ettik. Yol üzerinde Panagia Kapnikarea Ortodoks Kilisesi’ni gördük ve yolun sonunda Syntagma Meydanı’na ulaştık. Her zamanki nöbet değişim töreninden farklı olduğu için çok kalabalıktı. Turistlerin bir çoğu önceden gelip yer tutmuştu ve meydanla Parlamento binası arasındaki taşıt yolu da trafiğe kapatılmıştı. Yaklaşık yarım saat süren "Enzones" askerlerinin nöbet değişimlerini izledik. Bu askerler 400 pileli etekler giyiniyorlar. 400 pile olmasının da aslında özel bir nedeni var. Osmanlı egemenliğindeki yaklaşık 400 yılı simgeliyor.
Ermou Caddesi üzerindeki Panagia Kapnikarea Ortodoks Kilisesi... |
Syntagma Meydanı... |
Trafiğe kapatılmış caddeden gelen Enzones askerleri... |
Parlamento Binası... |
Nöbet değişim töreni... |
Syntagma Meydanını, Parlamento Binasını ve Enzones askerlerinin nöbet değişimini gördükten sonra Ulusal Park'tan (National Gardens) yürüyerek Olimpiyan Zeus Tapınağı'na (Temple of Olympian Zeus) gittik. Ulusal Park, kraliyet sarayının özel bahçesi olarak tasarlanmış, yaklaşık 16 hektarlık bir alan. Merkezde bu denli büyük yeşil alanı olan kentlere her daim hayran kalmışımdır. Atina'daki ulusal park da yerli halk (özellikle yaşlılar) ve turistler için nefeslenme imkanı sağlıyor.
Bu huzur verici parkın ardından Olimpiyan Zeus Tapınağı'na ulaştık. Tapınağa giriş kişi başı 2 Euro. Unutulmaması gereken bir ayrıntı ise tapınağın pazartesi günleri kapalı olması. Tapınak M.Ö. 6 yy'da Tiranlar tarafından yönetildiği dönemde yapılmış. Olimpos kralı Zeus'a adanmış olan tapınak, dönemindeki muadilleri arasında en büyüğüymüş. Yapıldığı dönemde 108 tane sütun ile çevriliyken günümüzde sadece 15 sütun kalmış. M.S. 3. yy'da barbarlar tarafından yağmalanarak kullanılamaz duruma gelmiş.
Olimpiyan Zeus Tapınağı'ndan sonra Panathenaic Stadyumu'na gittik. Girişi 3 Euro olan stadyumun yapımı milattan öncesine dayanıyor. Stadyum 1896 yılında ilk Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapmış. Tamamı beyaz mermerlerden oluşan stadyumun alt kısmında stadyumun görkemli tarihini ve Olimpiyat Oyunları’nı anlatan bir müze var. Özellikle spora biraz olsun ilginiz varsa, Atina’da en çok ilginizi çekecek yerlerin başında geleceğini söyleyebilirim. Burada kendinizi bir anda zaman yolculuğunda bulacaksınız. Atina’nın büyük kısmında olduğu gibi...
Evet, sıra geldi Atina'nın en önemli yapılarından olan Akropolis'e. Akropolis'in biri Propylaea diğeri ise Dionysus Tiyatrosu'nun bulunduğu yerden olmak üzere iki girişi var. Biz Propylaea girişini kullandık. Giriş ücreti kişi başı 12 Euro, ancak Türkiye'deki öğrenci kartınızı göstererek öğrenci biletini 6 Euro'ya alabilirsiniz. Bileti aldığımız büfeden ücretsiz Akropolis haritası aldık. Gezerken çok işimizi kolaylaştırdı. Atina'nın her yerinden görülebilen Akropolis 6 bölümden oluşuyor. Bunlar; Parthenon, Erechteion, Propylaea, Nike Tapınağı, Dionysus Tiyatrosu ve Odeon of Herodos Atticus. Akropolis klasik dönemin mimarisini en saf haliyle yansıtıyor.
Akropolis'ten sonra yokuştan inerken kendimizi Ancient Agora'da bulduk. Akropolis biletimiz burada da geçerliydi. Antik Atina'nın kalbi sayılan Agora; siyasi, ticari ve sosyal aktivitelerin gerçekleştiği dini ve kültürel bir merkez. Solon döneminde kamu alanı olan tarihi bölge, Klasik, Helenistik ve Roma dönemini yansıtıyor.
Atina gezimize dair yazımı bitirmeden sokaklarda gezerken dikkatimizden kaçmayan grafitilerden de birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Sokak sanatının vazgeçilmez parçalarının başında gelen grafiti, Atina’ya gerçekten bambaşka bir ruh ve hava veriyor. Oldukça etkileyici...
Gittiğim birçok Avrupa ülkesine göre en çok bize benzeyen ya da en çok bizden olan bir yer Yunanistan... Atina’nın binlerce yıllık geçmişini hala bünyesinde barındırması, oraları gezerken insana milattan önceki zamanları yaşatması son derece enteresan bir deneyimdi. Tanrıların şehri Atina, bize kendimizi hiç yabancı hissettirmedi...
Folegandros gezi notları için tıklayınız.
Folegandros gezi notları için tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder