21 Aralık 2015 Pazartesi

Toledo


Madrid’e kadar gelip de Orta Çağ’da Hristiyan, Müslüman ve Yahudi kültürlerinin kaynaştığı, Don Kişot’un yazarı Servantes’in doğduğu şehir olan Toledo’ya uğramamak olmazdı. Tarihi kent merkezinin tamamı UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış olan bu şehir, tam bir açık hava müzesi tadında.


Bu şehirde iki kez bulunma şansı yakaladım. Fatoş’la geldiğimizde Madrid Atocha Tren İstasyonu'ndan tek yönü 15 Euro’ya aldığımız tren biletiyle yaklaşık 33 dakikada Toledo’ya vardık. Son gidişimde ise arabayla yaklaşık bir saat on beş dakikalık bir yolculuktan sonra bu Orta Çağ kentindeydim.

Toledo tren garı

Üç tarafı Tajo Nehri’yle çevrili bir tepeye kurulmuş olan kentte Damasquinado (damaskino) ismi verilen ve Şam işi olarak da bilinen Müslümanlardan kalma çelik üzerine altın ya da gümüş işleme takılar çok meşhur. Endülüs Dönemi’nde İspanya’ya getirilmiş olan bu sanat önce Yahudiler daha sonra da Toledolu ustalar tarafından günümüze kadar taşınmış. Ayrıca Toledo, damaskinonun yanı sıra Orta Çağ kılıçları, zırhları, hançerleri ve bıçaklarıyla da ünlü. Hatta Yüzüklerin Efendisi filminde kullanılan kılıçların burada yapıldığı bile söyleniyor.


Bunlar da damaskino  ganimetlerim
Eğer hediyelik bir şeyler arıyorsanız; damaskino takılar, kılıçlar ya da Toledo çeliğinden yapılmış biblolar alabilirsiniz. Alışverişimi de yaptıktan sonra artık kenti gezmeye başlıyorum. İlk durağım Plaza del Ayuntamiento yani Belediye Meydanı’nda yer alan Santa Iglesia Katedrali. Bu katedral, bir Vizigot katedrali ile bir caminin yerine yapılmış. Yapımı bir kaç yüzyıl sürdüğü için değişik mimari tarzlarda yapılmış. Mesela dış kısmında Gotik, iç mekânlarda ise mudejar mimariye rastlamak mümkün.

Plaza del Ayuntamiento ve Belediye Binası

Toledo Katedrali

Katedralin içinden detaylar
Katedralden sonra Yahudi Mahallesi’ne (Jewish Quarter) doğru yürüyorum. Toledo’da Endülüs Dönemi’ndeki camilerden bazıları kiliseye dönüştürülmüş. Bunlardan biri de Yahudi Mahallesi’nde bulunan Salvador Kilisesi (Iglesia del Salvador).


Zamanında cami olan Salvador Kilisesi
Toledo’nun dar ve yokuş sokaklarında nereye gittiğimi tam olarak bilmeden dolaşmayı seviyorum. Bir sokak kıvrımında seramik dükkanı ya da Don Kişot maketi beni karşılıyor. Bu kente tam anlamıyla Avrupalı denemeyeceği gibi, tüm unsurlarıyla Endülüs ruhunu taşıdığı da söylenemez.

Toledo sokakları

Toledo sokakları

Toledo sokakları

Toledo sokakları

Mança’lı Şövalye Don Kişot ve biz :)

Endülüs Döneminden kalma seramik sanatı

Çoğu Orta Çağ döneminden kalma Toledo’nun otantik kapıları zamana meydan okuyor. Sokaklarda dolaşırken bu heybetli kapılar aslında sessizce beni içeri davet ediyor.


Labirent gibi sokaklarda dolaşırken zaman su gibi akıyor ve ayrılma vakti geliyor. Bu kente son kez bakmak için Mirador Del Valle tepesine gidiyorum. Tajo Nehri’yle çevrili bu şehir tüm ihtişamıyla karşıdan bana bakıyor.

Mirador Del Valle tepesinden Toledo
Cervantes’in “Toledo, İspanya'nın tüm kentlerini aydınlatan ışığıdır.” diye bahsettiği bu yerden yavaş yavaş ayrılıyorum. Güler yüzlü ve cana yakın insanları ile insanı kaybolmaya sevk eden sokaklarını şimdiden özlemeye başlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder