Road tripimizin bir sonraki durağı olan Kaş’a önceden birkaç kez gelmiştim. Diğer geldiğim zamanlarda Kaş’taki tüm zamanımı dalışa ayırmıştım. Bu sefer Kaş‘ta kalacağım üç günde dalış yerine plajların tadını çıkarmayı, Meis Adası’nı gezmeyi, jeep safariye çıkmayı ve yamaç paraşütü yapmayı tercih ediyorum.
Kaş’a ayak bastığımız ilk gün kendimizi apar topar Meis’e atarken (bu muhteşem adayla ilgili detaylar bir sonraki yazıda :) ), ertesi sabah için de LTB Travel’dan öğle yemeği ve plaj giriş ücretleri dâhil kişi 90 TL’ye Saklıkent Kanyonu’na jeep safari turu satın alıyoruz. Sabah 10’da hareket edip akşam 19:30 gibi Kaş’a döndüğümüz bu gün oldukça keyifli geçiyor. Küçük bir köy kahvaltısıyla başladığımız turda (yine de tura kahvaltı yapıp gitmenizde fayda var), daha sonra su tabancaları ve su dolu balonlarla su savaşı yaparak ve çocuklar gibi eğlenerek Saklıkent Kanyonu’na gidiyoruz. (Su savaşı deyip küçümsemeyin, gerçek bir savaş! :) )
Rivayete göre kaçan keçisini kovalayan bir çobanın keşfettiği kanyonda yürüyüş yapıyoruz. Buz gibi soğuk suyun aktığı kanyonda yer yer su seviyesi belimize kadar yükseliyor. Kanyona gelmeyi düşünenlerin yanlarında mutlaka deniz ayakkabısı getirmelerini öneririm. Suyun içinde yürüdüğünüz için terliklerle ilerlemek pek mümkün değil. Deniz ayakkabısını unutanlar için de girişte kiralayabileceğiniz ya da satın alabileceğiniz yerler var.
Saklıkent Kanyonu
Saklıkent Kanyonu
Saklıkent Kanyonu
Saklıkent Kanyonu
Saklıkent Kanyonu
Saklıkent Kanyonu
Etkileyici kanyonda yürüyüşümüzü yaptıktan sonra sıra geliyor zipline yapmaya. Bu güne kadar yapmak istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım zipline’ı burada yapabileceğimi öğrenince çok seviniyorum. Hayallerimdeki gibi çok uzun bir hattı olmasa da başlangıç seviyesi için denemeye değer buluyorum. Yaklaşık 30 dakika süren ve üç tane kısa hattan oluşan zipline için 45 TL ödüyorum.
Hazırlıklar bittiğine göre başlayabiliriz :)
Zipline noktasına ulaşmak için merdivenlerle tırmanıyoruz.
Kendimi yer yer survivor adasında gibi hissettiğim doğru :)
Zipline’dan sonra nehrin üzerinde yemeğimizi yemeye gidiyoruz. Burada biraz dinlendikten sonra rafting yapmak isteyenler bizden ayrılıyorlar. Biz de onlarla buluşacağımız noktaya doğru hareket ediyoruz.
Karaçay üzerinde rafting yapanlar. Rafting de yine zipline gibi başlangıç seviyesinde.
Turun Saklıkent Kanyonu’ndan sonraki durağı olan ve yüzme molası vereceğimiz Patara Plajı’na gidiyoruz. Plajın girişi ücretli ama müze kartınız varsa ücretsiz olarak girebilirsiniz. Bizim tur paketinin içinde olduğundan ayrıca bir şey ödemiyoruz. Zamanında Likyalıların başkenti olan Patara, ismini de buradaki antik kentten alıyor. Hava çok sıcak olduğu için antik kent kalıntılarını gezemiyoruz. Onun yerine denize girmeyi tercih ediyoruz. 12 km uzunluğundaki kumsalı ile ülkemizdeki en uzun plajlardan biri olan Patara’da turistlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir tesis bulunuyor. İsteyenler yine bu tesisten şemsiye ve şezlong da kiralayabiliyor.
Plaj aynı zamanda caretta carettalara da ev sahipliği yapıyor. Kaplumbağalar yumurtalarını plajın incecik kumlarına gömdükleri için gece burada kamp kurulmasına izin verilmiyor.
Patara Plajı
Eski Türk filmlerinin çöl sahneleri bu kumsalda çekilmiş.
İnanılmaz kalabalığıyla bize pek hitap etmeyen Patara Plajı’ndan sonraki durağımız Kaş Kalkan arasında bulunan Kaputaş Plajı. Plaja yaklaşık 180 tane merdiven ile iniliyor. Kum ve minik çakıllardan oluşan plaj, özellikle yukarıdan bakınca gerçekten olağanüstü görünüyor.
Kaputaş Plajı
Kaputaş Plajı
Yaklaşık bir saat de burada mola verdikten sonra artık iyice yorulmuş oluyoruz. Zaten safariden Kaş’a geldiğimizde hava da kararmış oluyor. Bir gün ancak bu kadar dolu dolu geçirilebilir diye düşünüyoruz. Akşam yemeği için gittiğimiz Panorama Restaurant ise ilgi alakası, lezzetli yemekleri ve muhteşem manzarasıyla günümüzü mükemmel tamamlıyor. Akşam gidecek sayısız seçenek olan Kaş’ta, Panorama’yı hiç düşünmeden tavsiye edebilirim. Şiddetle!
Safaride çok yorulduğumuz ve ertesi gün öğleden sonra yamaç paraşütü yapacağım için bir sonraki sabahı daha koşuşturma olmadan sakin geçirmek istiyoruz. Bu nedenle tercihimizi Limanağzı Koyu’ndan yana kullanıyoruz. Kaş limandan düzenli olarak kalkan dolmuş teknelerle kişi başı gidiş dönüş 20 TL’ye yaklaşık 15 dakikada Limanağzı Koyu’na gidiyoruz. Burada birkaç tane işletme olmasına rağmen otel sahibimizin önerisi üzerine Bilal’in Yeri’ni tercih ediyoruz. Akvaryum gibi bir denizde yüzüyoruz ve sessiz sakin plajda güzelce dinleniyoruz. Limanağzı, Kaş’ta gittiğimiz plajlar arasında bizim için net bir biçimde en iyisi. O nedenle paraşüt saati yaklaşınca içimizde bir burukluk olmadı değil :)
Limanağzı Koyu
Limanağzı Koyu
Uzun zamandır yapmak istediğim yamaç paraşütü deneyimini de Kaş’ta tatma fırsatı buluyorum. Yaklaşık yarım saat süren yamaç paraşütü için 225 TL ödüyorum. (Ayrıca 80 TL’ye fotoğraf ve videoları da satın alabiliyorsunuz) Ardından tepeye çıkıp Fly Lycia Ekibi’nden Cenk ile 850 metre yüksekten Kaş’a doğru kendimizi bırakıyoruz. Bu tarifsiz anda kendimi bir kuş gibi özgür hissediyorum. Kaş’a ve Meis’e yukardan bakmak gerçekten muhteşem bir deneyim. “Uçmak özgürlüktür!” sloganıyla çalışan Fly Lycia ekibi oldukça haklı :) Yukarısı gerçekten inanılmaz…
Cenk ve ben hazırız :)
Biz tepede hazırlıklarımızı yaparken, Ömer de dua ederek beni limanda bekliyor :)
Havada zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım gibi Kaş için ayırdığımız üç günün de nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Özellikle akşamları Kaş’ın kendine has sokaklarında dolaşırken çoğu zaman küçük bir Avrupa kentinde geziniyor gibi hissediyoruz. Gerek otelimiz (unutmadan, tüm ihtiyaçlarımızı birkaç saniyede çözen Selahattin Abi’nin işlettiği Hotel Sonne, Kaş için tereddütsüz tavsiye edeceğim bir otel), gerek katıldığımız turlar, gerek plajları, gerekse akşamları ile harika bir üç gün geçirmemizi sağlayan Kaş’ı aklımızın bir köşesinde bırakarak (tabii Meis’i de!), dönüş yoluna düşüyoruz. Ankara’ya dönmeden yol üstünde son bir durağımız daha var. Son zamanlarda adını Lavanta Kokulu Köy olarak çok duyduğumuz Isparta’nın Kuyucak Köyü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder