Orvieto

Floransa’dan Roma’ya geçerken uğradığımız bir diğer Orta Çağ kenti olan Orvieto, 300 m yüksekliğindeki bir platoya kurulmuş.  Kenarı kayalıklarla çevrili balkonundan, üzüm bağlarıyla kaplı bir araziye bakıyor. Orvieto, aslında “altı boş şehir” anlamına geliyor. Tıpkı Kapadokya bölgesinde olduğu gibi, burada da yer altı şehirleri var.

Otobüsten indikten sonra bizi Orvieto Duomosu karşılıyor. İnşası 300 yıl süren katedral, Bolsena’da bulunan bir kilisede, tören sırasında ekmeğin üzerinde kan damlalarının belirdiğine inanılan bir mucize nedeniyle inşa edilmiş. Dış cephesi, beyaz traverten ve mavi-gri bazalt ile yatay çizgili olan Gotik mimari tarzdaki katedralin içini süremiz kısıtlı olduğundan gezme fırsatımız olmuyor.

Orvieto Duomosu

Katedralin ön cephesinde cehennem ve lanetlenmeyi anlatan oymalar var.

Orvieto’nun arnavut kaldırımlı sokaklarında yürüyerek Piazza del Capitano del Popolo’ya gidiyoruz. Bu meydanda 13.yy’den kalma volkanik tüf taştan yapılmış Palazzo del Popolo var.

Piazza del Capitano del Popolo 

Palazzo del Popolo

Tuğbiş’in kadrajından...

İtalya’nın ilk “CittaSlow” yani yavaş şehirlerinden birisi Orvieto. Global markalar yerine tamamen yerel ürünlere yer veriliyor. Yavaş şehir özelliğinden dolayı merkez taşıt trafiğine kapalı. Ancak merkezin arka sokaklarında gözlemlediğim taşıtlar beni rahatsız etmedi desem yalan olur. Benim hayallerimde canlandırdığım yavaş şehri tam olarak karşılamıyor.

Meydandan ayrılarak şehrin ara sokaklarına sapıyoruz.  Bir şehirde amaçsız dolaşmak, dolaşırken yolunu şaşırmak insanın karşısına güzel sürprizler çıkarıyor.

300 metre yükseğe kurulmuş bir şehirde gezdiğimiz için sokakların bittiği yerler oluyor. İşte oralardan da kentin bağlarla kaplı çevresini izliyoruz.

Labirenti andıran sokaklarda dolaşırken Menabò isimli butik bir mağaza görüyoruz. Burada yerli üretim çok otantik ürünler var. Ben de çiçeklerim için, ben yokken susuzluk çekmesinler diye cam bir suluk alıyorum.

Göz alabildiğine uzanan üzüm bağlarına sahip bir yerin en ünlü şeylerinden biri de beyaz şarap. Halk, kendi şarabını yapıyor. Hatta evlerinin altındaki mahzenlerde saklıyor.

Eski bir kente gelip de kapılardan etkilenmeden gitmek mümkün değil. Tıpkı Siena gibi arnavut kaldırımlı sokaklara açılan çok orijinal kapılar var.

Daracık sokaklarda dolaşırken gördüğüm taş binalar çok etkileyici.  Orta Çağlarda bu evlerden birinde yaşamış olmanın hayalini kurarak yürüyorum.

Şehir belki yavaş ama, zaman çok hızlı akıyor. Aklımızda daha dolaşamadığımız sokaklar Roma’ya doğru uzaklaşıyoruz.

- Siena gezi notları için tıklayınız.