Balayına nereye gideceğimizi uzunca düşündükten sonra, hem bizi fazlasıyla heyecanlandıran hem de maddi olarak yormayacak bir yer olan Tayland’a gitmeye karar veriyoruz. Tabi farklı bir kültürü keşfetme fikri de cabası… 2013 yılının haziran ayında Swiss Air’le yaklaşık 12 saatlik uçuştan sonra Bangkok’tayız. Valizlerimizi alıp taksiye binmek için dışarıya çıktığımızda keskin bir koku bizi karşılıyor. Daha önce kardeşim Kürşat’ın “ülke kokuyor” demekle ne demek istediğini o zaman tam anlamıyla anlıyorum.
Bangkok’ta yaşadıklarımıza geçmeden önce ülke hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Tayland, Türklere kapı vizesi uyguluyor. Uçakta doldurduğumuz vize formunu pasaport kontrolünde veriyoruz ve bu yeterli oluyor. Tayland’da yaşayanların yaklaşık %95’i Budist, %4’ü Müslüman ve %1’lik kısmını da Hristiyanlar oluşuyor. Ayrıca ülkenin para birimi Baht (THB) ve 2013 yılında biz oradayken 1 Türk Lirası yaklaşık 20 Baht ediyordu. Paranızı mutlaka Baht’a çevirmeniz gerekiyor. Dolar ya da Euro kabul edilmiyor. Bunların dışında, Ömer’le bana göre Tayland, AŞTİ’nin ülke olmuş hali gibi geliyor. Herkes o kadar çığırtkan ki, size sürekli bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Bazen öyle bir an oluyor ki, kolumuzdan tutup zorla bizi alışveriş yaptıracaklar gibi hissedebiliyoruz. Ülkenin çok ucuz olması da sürekli alışveriş yapmamız için tetikleyici oluyor. Bu sıralarda en önemli konu da sıkı bir pazarlık yapmak. Bize 1000 THB’ye satmaya çalıştıkları bir ürünü güzel bir pazarlıkla 450 – 500 THB’ye alabiliyoruz. (Tabii ürün ve pazara göre bu rakam çok daha fazla düşebiliyor.) Tayland ile ilgili son bir uyarıda bulunmak istiyorum. Herhangi bir şekilde bankamatik kullanmanız gerekirse, kesinlikle banka kartınızı kullanmayın. Onun yerine, kredi kartınızı kullanın! Banka kartlarında cip olmadığından siz farkında bile olmadan kartınızı kopyalayabiliyorlar.
Bu kadar bilgiden sonra gelelim bizim neler yaptığımıza… Silom Bölgesinde yer alan Pullman Bangkok Otel’e vardığımızda “wai” selamıyla karşılanıyoruz. “Wai” selamı, avuçların birleştirilerek parmakların yukarı bakar şekilde göğüs hizasında tutularak başın hafifçe aşağıya eğilmesiyle veriliyor. İlk gördüğümde şaşırdığımı ve komik bulduğumu itiraf etmeliyim. Ancak Tayland seyahatimiz boyunca, wai selamı bizim de bir parçamız oldu :)
25. Katta bulunan odamızdan Silom Bölgesi |
Tayland seyahatimizin üzerinden çok zaman geçtiği için bu yazımda sizlerle aklımda kalan ufak detayları ve bolca fotoğraf paylaşacağım. Görkemli tapınakları, tropikal leziz meyveleri, rahatlatıcı masajları, her köşe başındaki pazarları ve ünlü gece hayatıyla Bangkok, kesinlikle görülmesi gereken bir kent.
Bangkok’ta gezerken taksi tutabilirsiniz, tuk-tuk (üç tekerli motorsiklet) kiralayabilirsiniz ya da tur firmalarının veya otellerin düzenlediği otobüs turlarına katılabilirsiniz. Biz çoğunlukla tuk-tuk kiralamayı tercih ediyoruz.
Müşteri bekleyen tuk-tuklar |
Tuk-tuklarla ilgili belirtmek istediğim birkaç detay var. Öncelikle tuk-tuka binmeden mutlaka pazarlık yapın. Daha doğrusu bu ülkede ne yaparsanız yapın, öncesinde pazarlık yapın :) Çünkü fiyatları neredeyse iki katından daha fazla şişiriyorlar. Bunun dışında siz şoföre gitmek istediğiniz yeri söylediğinizde size yaklaşık üç fiyat veriyor. “Non-stop” yani direk hedefe götürürse ve “one-stop”, “two-stop” gibi giderek artan bir teklifler yapıyor. Bunun anlamı, gitmek istediğiniz yerden önce sizi başka mağazalara uğratması anlamına geliyor. Götürdüğü mağazalardan – ki siz ister alışveriş yapın ya da yapmayın- komisyon aldığı için fiyatı da düşürüyor.
Tuk-tuk ile ilk durağımız Çin Mahallesi. Burası eski bir merkez olan Rattanakosin’in inşasında çalışmış olan Çinli göçmenlerin yaşadığı bölge. Gelmeden önce okuduklarımda Çin Mahallesi’nin, Bangkok’un en canlı, renkli ve kaotik yeri olduğu yazıyordu. Kaotik kısmına bir yorum yapamayacağım ama diğer konularda beni tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratıyor. Burada yer alan tezgahlarda ülkemizde de bolca rastladığımız Çin malı ürünler (toka, çanta, oyuncak, elektronikler ve yiyecek-içecek) satılıyor. Ayrıca her yerde açık bir şekilde canlı ya da kurutulmuş bir sürü deniz ürünü olduğu için ortama garip bir koku hâkim. Birçok kişinin aksine Çin Mahallesi’nden arkamıza bile bakmadan kaçıyoruz!
Çin Mahallesi’nden birkaç kare |
Çin Mahallesi’nden ayrıldıktan sonra merkez iskeleye gidiyoruz. Elbette tuk-tukla. Buradan kalkan teknelerle Chao Phraya Nehri’nde dolaşıyoruz. Bu sayede kentteki kokudan bir nebze de olsa uzaklaşmış oluyoruz, hem de Bangkok’u başka bir açıdan görüyoruz. Bir yanda geleneksel evler, bir yanda da modern gökdelenlerle çevrelenmiş Chao Phraya Nehri görülmeye değer.
Bangkok’un simgesi haline gelmiş Büyük Saray’ı (Grand Palace) çok merak ediyorum. Sarayı gezmeden Tay kültürünü ve mimarisini anlamak mümkün değil. 150 yıldan fazla Tayland Kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış bu saraydan bahsetmeden önceden kıyafet konusunda sizleri uyarmak istiyorum. Burası saray olduğu kadar dini bir mabet de olduğundan kolları ve bacakları kapatacak kıyafetlerin giyilmesi zorunlu. Biz gelmeden önce bu ayrıntıya dikkat etmediğimiz için sarayın karşısındaki sokaktan kıyafet almak zorunda kalıyoruz. Ancak isteyenler sarayın içinde kıyafet kiralanan bölümden de halledebilirler.
Grand Palace, kentin en etkileyici yerlerinden biri. Yaklaşık iki kilometre uzunluğundaki duvarlarla çevrili sarayın içinde tapınaklar, kraliyet konutu ve bazı devlet daireleri yer alıyor. Bu görkemli saray, 1925 yılına kadar kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış. Günümüzde ise, kraliyet cenaze ve düğün törenleri ile dini ayinlerde kullanılıyor.
Wat Phra Kaew |
Grand Palace |
Sarayın duvarlarındaki savaş tasvirleri. Saraydaki her şey tıpkı bu tasvirler gibi masal kitabından fırlamış izlenimi veriyor. |
Sarayın bahçesindeki heykeller |
Wai selamı vermeden olmaz :) |
Grand Palace |
Grand Palace’da gezerken kendimi masal kitabının içinde gibi hissediyorum. Saraydan sonra gerçek dünyaya dönmek biraz zor gelse de, son günümüzü değerlendirmek için günübirlik tur satın alıyoruz. Tur firması bizi sabah otelden alıyor ve Bangkok’a yaklaşık 120 km uzaklıkta olan Yüzen Market’e (Floating Market) götürüyor.
Yüzen Pazarda meyve-sebze, hediyelik eşya, baharat ve aklınıza gelebilecek birçok şey satılıyor. Bindiğimiz kayık kanalların arasında yavaş yavaş dolaşırken, beğendiğimiz bir şey olduğunda satış yapan diğer kayıklardan satın alabiliyoruz. Biz Ömer’le kendimize egzotik meyvelerden oluşan bir tabak hazırlatıyoruz ve kanallarda dolaşırken bir yandan da meyvelerin tadını çıkarıyoruz.
Heyecanlı kayık bekleyişi :) |
Alışveriş yapmamız için bize seslenen Tay kadın |
Sandal trafiği bazen sıkışıyor. |
Yüzen Market |
Yüzen Market |
Yüzen Market’te alışverişimizi yapıp karnımızı doyurduktan sonra safariye gidiyoruz. Fil safarisinde çok farklı bir deneyim yaşıyoruz. Bu kadar heybetli bir hayvanla böylesine yakın olmak ve ona dokunmak çok değişik. Ayrıca fillerle ilgili bana en ilginç gelen detay ise, saçlarının olması… Yeri gelmişken, bize eşlik eden eğitmenin söylediğine göre, fillerin gebeliği iki yıl sürüyormuş ve yaklaşık 100 senelik bir ömürleri varmış.
Fil safarisinden sonra rehberimiz bizi sırasıyla fil, timsah ve yılan çiftliklerindeki gösterileri izlemeye götürüyor. Hayatım boyunca hayvanlarla hiç bu kadar içli dışlı olmamıştım :)
Yılan Gösterisi |
Fillerin gösterisi |
Timsah gösterisinde adam kafasını timsahın ağzına soktuğunda neredeyse kalbim duruyordu. |
Turumuzun son durağı olan Tayland geleneksel danslarını seyretmeye gidiyoruz. Bu kadar hayvanlarla içli dışlı olduktan sonra dansları seyrederken epey rahatlıyorum.
Dans gösterileri |
Günübirlik turumuz burada son buluyor. Bangkok’u keşfederken tüm enerjimizi tüketiyoruz. Günün yorgunluğunu atmak ve biraz olsun rahatlamak için her 100 metrede bir yer alan masaj salonlarından birine giriyoruz. Ayak masajından sonra kendimize geliyoruz. Bangkok’taki üç günümüzün sonuna geliyoruz.
Kısaca bir Bangkok özeti yapmak gerekirse; bambaşka bir kültür ve hayatı görmek için son derece enteresan bir seyahat olduğunu söylemeliyim. Sahiden burada gördüğünüz hiçbir şey, daha önce gördüklerinize benzemiyor. Yeniliklere açık olduğunuz sürece Bangkok’dan keyif almanız kaçınılmaz. Tabii bir de alışverişi seviyorsanız… Bizim sırf aldığımız şeyler için ekstra valiz aldığımızı söylemem sanıyorum yeterli olacaktır!
Nihayetinde sırada balayımızın asıl hedefi var.
Bekle bizi Phuket!
Hikaye tadında bir gezi yazısı olmuş; Phuket'i de bir an önce yaz lütfen. Ellerine sağlık.
YanıtlaSil