Nihayetinde balayımızın asıl hedefi olan Phuket’teyiz! Bangkok’ta geçirdiğimiz dört günün ardından Thai Havayollarıyla yaklaşık bir buçuk saatlik uçuştan sonra Phuket Havaalanına varıyoruz. Havaalanından çıkarken hangi bölgeye ne kadar ödememiz gerektiğini gösteren “taxi-desk”i görüyoruz. Tam o tarafa yönelmişken bir tur firması yetkilisi sesleniyor ve tur paketi satın almamız durumunda bizi otele ücretsiz götüreceklerini söylüyor. Phuket’e gelmeden önce yapmayı planladığımız turdan bahsettiği için de ufak bir pazarlık sonrasında tur paketini satın alıyoruz.
Önceden ayarladığımız
otelimize taksiyle yaklaşık bir saatte varıyoruz. Otele giderken geçtiğimiz yollar, bir kez daha ne kadar doğru bir tercih yaptığımızı ispatlıyor. Karşımızda yeşil ve mavinin buluştuğu çok huzurlu bir ortam var.
“Wai” selamı ile karşılanıp, odamıza yerleştiğimiz zaman artık tatil bizim için tam anlamıyla başlamış oluyor. Öncelikle otelden biraz bahsedersem, Patong merkezine yaklaşık 10 dk. yürüme mesafesinde yer alıyor. Sahil ile oteli dar bir yol ayırıyor. Ama bence otelin daha doğrusu odamızın en güzel tarafı balkonundan bize ait olan havuza açılıyor olması…
|
Havuzun tadını çıkaran taze evli çift :) |
Otelimizin yukarıda bulunan büyük havuzunda da oldukça keyifli bir ortam var. Gerek çalan rahatlatıcı müzikler, gerek havuzun sahip olduğu nefis manzara gerekse havuz başında isteyebileceğimiz her şeyi sunan pool bar, bize tatilde olduğumuzu fazlasıyla hissettiriyor. Eğer tatildeyken kafanızı dinlemek sizin için yeterli oluyorsa, kaldığınız süre boyunca otelden hiç çıkmak istemeyebilirsiniz. Eşim de tam olarak böyle düşünüyor ama onun öyle bir şansı yok! :)
|
Otelin pool barı |
|
Büyük havuzun bir kenarı cam olduğu için fotoğraf çekimine son derece müsait. Şekil A-1! |
Otelden plaja geçtiğimizde ince ve beyaz kumlarla kaplı harika bir sahil bizi bekliyor. 2004 yılında yaşanan tsunami felaketi sırasında buraların neredeyse yok olduğuna ve yeniden bu hale gelmiş olmasına inanmak gerçekten çok güç! Neredeyse felakete dair hiçbir iz yok. Tabi kaybedilen hayatları saymazsak…
Patong Plajı ile ilgili bir diğer not da birçok aktivite yapma şansınız olması. Burada jet ski, banana ve paraşüt gibi bilindik plaj faaliyetlerini Türkiye’ye oranla çok daha uygun fiyatlarla yapabiliyorsunuz. Hem de olağanüstü bir ambiyansın içinde…
|
Patong Plajı ve Andaman Denizi |
|
Patong Plajı’nda akşamüzeri yürüyüş yaparken... |
|
Andaman Denizi üzerinden güneş bizi terk ederken... |
Patong’un dışında Kamala ve Karon gibi farklı plajları da olan Phuket, bu anlamda çok daha fazlasını yakın adalarında vaat ediyor. Biz de fotoğrafları dahi rüya gibi olan bu adalara gidebilmek için Phuket’in olmazsa olmazlarının başında gelen Phi Phi adası turuna katılıyoruz. Tur firması yetkilisi, sabah erken saatlerde otelden bizi alıp tekneye götürüyor. Tekneye binerken çıkardığımız terliklerimize geri dönene kadar bir daha ihtiyaç duymuyoruz. Yaklaşık 15 kişilik ekibimizle yola çıkmaya hazırız. Havanın da bizden yana olmasıyla harika bir gün bizi bekliyor. İlk durağımız olan Bamboo Adası’na vardığımızda bembeyaz un gibi kumla kaplı, turkuaz renkli bir denizle karşılaşıyoruz.
|
Bamboo Adası |
|
Bamboo Adası |
Bamboo Adası’nda denizin ve plajın tadını çıkardıktan sonra yeniden yola koyuluyoruz. Mosquito Adası açıklarında şnorkelle dalıyoruz. Daha önce hayatımda deniz canlısıyla hiç bu kadar içli dışlı olmuyorum. Hatta su altındayken, zaman zaman kendimi National Geographic yayınlarının içinde hissettiğimi söylesem inanın hiç abartmış olmam. Bir ara kayıp balık Nemo’yu bile görüyorum! :) Dalışın ardından sıra turumuza da adını veren Phi Phi Adası’na geliyor. Burası da tıpkı diğer adalar gibi çok güzel bir plaja ve denize sahip. Öğlen yemeğimizi burada yiyoruz ve geri kalan zamanda elbette denizin tadını çıkarıyoruz.
|
Phi Phi Adası |
|
Phi Phi Adası |
|
Phi Phi Adası |
Eee biz karnımızı doyururuz da maymunları unutur muyuz? Tabii ki hayır… Phi Phi Adası’ndan sonra doğru istikamet Maymun Adası (Monkey Island)… Burası diğer gittiğimiz adalara göre daha bakir. Üzerinde neredeyse yok denecek kadar az insan yapımı şey var. Adı üstünde, maymunların yaşadığı bir yer. Tur rehberimiz tekneden inmeden maymunları besleyebileceğimizi söylüyor. Nedenini sorduğumuzda ise, maymunlardan tedirgin olan ya da korkan olduğunda ve kaçmaya çalıştıklarında maymunların saldırabileceği gerekçesini öne sürüyor. Biz de tekneyle yaklaşabildiğimiz kadar sahile yaklaşıp sevimli maymunları muzla besliyoruz.
|
Maymun Adası |
|
Ziyarete gelenlerden kaptığı muzla bir güzel karnını doyuran maymuncuk :) |
Maya Koy’una (Maya Bay) giderken yolumuzun üzerinde olan Viking Mağarası’na uğruyoruz. Rehberimizin söylediğine göre, bu mağarada balıkçıların yaklaşık 400 yıl öncesinde yaptıkları bazı çizimler bulunuyor. Ayrıca doğunun havyarı olarak da adlandırılan kuş yuvası çorbasının (bird nest) yapımında kullanılan malzemeler de bu mağaradan toplanıyor. Dünyanın yenilebilir en pahalı ve nadir bulunan Çin Mutfağına ait bu çorbanın yapımında kullanılan beyaz renkli kuş yuvasının kilosu yaklaşık 2.000 dolarken, kırmızı renkli olanların fiyatlarının yaklaşık 10.000 dolar olduğu söyleniyor. Bu fiyatları duyduktan sonra, nasılsa tadamayacağımıza göre nasıl bir çorba olduğunu sizlerin hayal gücüne bırakıyorum.
|
Viking Mağarası |
|
Kuş yuvası çorbasının ham maddesi |
Leonardo Di Caprio’nun başrolünde oynadığı “The Beach” filminin çekildiği ve turumuzun da son durağı olan Maya Koyu’na gidiyoruz. Yemyeşil, dik ve yüksek kayalıkların arasından yarım ay şeklindeki beyaz kumlu plaja ulaşıyoruz. Burası daha önce hayatımda gördüğüm hiçbir yere benzemiyor. Bu olağanüstü güzellikteki koya bakmaya doyamıyorum. Burası kesinlikle yeryüzündeki gizli cennet!
|
Sarp kayalıkların ardına gizlenmiş Maya Koyu |
|
Maya Koyu |
|
“Wai” selamını eksik etmeyen Ömer |
|
Seyahatimiz boyunca bizi bilgilendiren ve yer yer de video çeken rehberimiz |
|
Rehberimizin çekmiş olduğu Maya Koyu fotoğrafı |
Egzotik adalar, turkuaz renkli sular ve yeşilin her tonuyla dolu çok güzel bir gün geçiriyoruz. Sanki sadece bir günlüğüne cennetten bir yere gidip gelmiş gibi hissediyoruz. Bir gün yolunuz bu taraflara düşerse, bu harika yerleri görmeden dönmeyin!
Phuket, doğal harikaları kadar pazarları, gece hayatı ve ünlü şovları (pinpon şov, thai boks vb.) ile de çok meşhur. İster genç bir çift olun, ister çoluklu çocuklu bir aile ya da kafa dağıtmaya gelmiş bir arkadaş grubu, her kesimden insan için her türden müziği dinleyebileceğiz ve gönlünüze göre eğlenebileceğiniz bir yer mutlaka bulabiliyorsunuz.
Biz gündüzlerimizi otel ve plajda geçirirken, akşamları Patong merkeze iniyoruz. Sokaklara kurulan gece pazarlarından alışveriş yaptıktan sonra, meşhur Walking Street’te keyifle müzik dinleyip eğlenebileceğiniz mekanları tercih ediyoruz. Burada her çeşit eğlence anlayışına yer olsa da, kimsenin kimseye zararı olmadığının altını çizmek gerekiyor. Yani Phuket dendiğinde aklınıza gelen ön yargıları gönül rahatlığıyla bir kenara bırakabilirsiniz.
|
Patong Walking Street |
|
Eğer siz de bizim gibi Tay geleneksel yemeklerinden bunalırsanız, Francesco’nun sahibi olduğu İtalyan restoranı Marco Polo’ya mutlaka uğramalısınız. Şiddetle tavsiye! |
|
Gece pazarı |
Dolu dolu geçireceğimiz günlerin yorgunluğunu masaj yaptırarak atıyoruz. Aynı Bangkok’taki gibi her köşe başında bulabileceğiniz bir sürü masaj salonu var. Benim için ayak masajı vazgeçilmez oluyor.
Phuket’te unutulmaz anılarla dolu sekiz gün geçiriyoruz. Burası, her şeyden önce yeşilin ve mavinin her tonunu gördüğümüz çok huzurlu bir ada. İnsanlar çok cana yakın. Hava güzel, oteller şık ve konforlu. Francesco’yu bulduktan sonra, yemekler de mükemmel! En ufak bir stres unsurunun olmadığı bu kendine has ortamda, size düşen yalnızca keyfinize bakmak. Ve mümkün olduğunca uzun kalmak!
Harika, şahane yerler. Sizi kıskanmamak elde değil :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler :) Umarım siz de en kısa zamanda oraları görme şansı yakalarsınız...
SilGuzel demek klasik kacacak cok guzel demek de haksizlik olacak. Yalin, sira disi ve nefes kesici bi guzeĺlik bu. Anlatimin da oyle, tesekkur ederiz
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
Sil