Colmar

Son dönemde hakkında çok fazla şey duyan ve okuyan eşim Ömer, “Colmar’a mı gitsek?” diye soruyor. Daha öncesinde hiç adını duymadığım bu kasabayı araştırmaya başladığım zaman, Fransa'nın İsviçre sınırına yakın Alsas Bölgesinde yer aldığını görüyorum. Alsas Bölgesi’ndeki şarap yolunun üzerinde bulunuyor. Şarap yolunu biraz incelediğimde, kendi halinde küçük ve sevimli Fransız köyleri dikkatimi çekiyor. Bir süredir seyahatlerimize ara verdiğimizden, içimi hemen bir heyecan kaplıyor ve vakit kaybetmeden birkaç ay sonrası için biletlerimizi alıyoruz.

Colmar’a en yakın havaalanı Basel’de bulunuyor. EuroAirport; Basel (İsviçre), Mulhouse (Fransa) ve Freiburg (Almanya) şehirlerinin ortak uluslararası havaalanı. İstanbul’dan yaklaşık üç saatlik bir uçuştan sonra Basel’de oluyoruz. Havaalanından çıkış yaptıktan sonra her on dakikada bir gelen otobüse binerek tren istasyonuna gidiyoruz. Gelmeden önce İsviçre Demiryolları’ndan aldığımız tren biletlerimizi bastırıyoruz ve tren saatimiz gelene kadar garın çevresinde turluyoruz.

14 Mayıs’ta orada olmamıza rağmen yağmurlu bir hava bizi karşılıyor.

Basel’den Colmar’a tren yolculuğumuz 45 dakika sürüyor. Gardan otelimize yürümeyi tercih ediyoruz. Böylece Colmar sokaklarını daha yakından tanıma şansı yakalıyoruz. Otel Turenne, Petite Venise (Küçük Venedik) bölgesine çok yakın. Odamıza yerleştikten sonra soluğu Küçük Venedik’te alıyoruz. Alman mimarisinin hâkim olduğu bölge kanallarla kaplı olduğu için bu ismi almış.

Küçük Venedik

Sağ tarafta görünen yer Colmar’ın ünlü pazarı Le Marche Couvert. Pazar ve pazartesi günleri kapalı olduğu için biz pazarı gezme şansı yakalayamıyoruz.

Colmar’ın her köşesi çiçeklerle kaplı

Koifhus Winstub Restoran’da Alsas bölgesine özgü “pinot noir” üzümünden yapılmış kırmızı şarabın veya “gewurtztraminer” üzümünden yapılmış beyaz şarabın ve meydanın tadını çıkarabilirsiniz.

Küçük Venedik’ten sonraki durağımız olan Unterlinden Müzesi’ne giderken yolumuzu biraz uzatarak önce ünlü fizikçi Gustave Adolphe Hirn adına yapılmış olan parka, daha sonra da Champ de Mars Parkı’na uğruyoruz.

Champ de Mars

Unterlinden Müzesi’nin karşısında Turist Ofisi var. İçeriye girip harita ve kent etkinliklerini gösteren broşürleri alıyoruz. Aslında Colmar’da birçok müze (Tarih Müzesi, Ackerhof Müzesi, Sanat Müzesi vb.) var. Ancak biz daha çok sokaklarda dolaşmayı sevdiğimiz için bir tanesine girmeyi düşünüyoruz. Özgürlük Heykeli’nin Colmarlı heykeltıraşı Frederic Auguste Bartholdi Müzesi ve Unterlinden Müzesi arasında kararsız kalıp, Unterlinden Müzesi’ni tercih ediyoruz.

Artık müzeyi gezmek için hazırız! Bir güzel sanatlar müzesi olan Unterlinden Müzesi’nde tarih öncesi zamandan çağdaş zamana kadar çok geniş bir koleksiyon sergileniyor. Müzenin girişi kişi başı 12 Euro ve ücrete sesli rehber (audio guide) dâhil.

Unterlinden Müzesi

Unterlinden Müzesi

Müzenin sarmal merdivenleri

Müzeden sonra gondol turu yapmak için tekrar Küçük Venedik’e doğru yürümeye başlıyoruz. Açıkçası, Alsas evleri ve çiçeklerle kaplı sokaklarda yürümeye doyamıyoruz.

Unterlinden Meydanı

Unterlinden Meydanı

Eski merkezde bulunan katedral

1609 yılında dönemin belediye başkanı Anton Burger tarafından yaptırılmış Maison Des Tetes (Kafalar Evi)  binası da eski merkezde bulunuyor. Üzerinde bir sürü baş figürü bulunduğu için bu ismi almış.

Maison des Tetes

Küçük Venedik’te bulunan Winstub La Krutenau Restoran’ın yanında kişi başı beş Euro’ya yarım saat gondol ile gezdiriyorlar. Doğru adreste olduğumuzu uzun kuyruktan anlıyoruz. Biz de sıraya giriyoruz ve sıra geliyor gondol turuna… Venedik’te de gondol ile gezmiş birisi olarak buradaki gezintinin çok daha keyifli olduğunu söylemek istiyorum. Yarım saat boyunca, kendinizi Colmar’ın olağanüstü doğasının bir parçası gibi hissediyorsunuz. Turistik yerleri gezdirdikten sonra kasabanın sakin yerleşim alanlarında dolaşıyoruz ve bize ayrılan yarım saatin hiç bitmemesini diliyoruz.

Sıramızın gelmesini beklerken...

Gondoldan Küçük Venedik...

Colmar, gondol ve huzur :)

Gondol turundan sonra hava yavaş yavaş kararıyor ve biz de bir şeyler atıştırmaya gidiyoruz. Eski merkezde ve Küçük Venedik bölgesinde yemek yiyebileceğiniz birçok yer var. Biz atmosferini daha çok sevdiğimiz için Küçük Venedik’te bulunan Brasserie des Tanneurs’e oturuyoruz. Buraya özgü ve lahmacunu andıran “tarte flambee” yemeye karar veriyoruz. Orijinali domuz salamı ile yapıldığı için biz vejetaryen olanı tercih ediyoruz.

Brasserie des Tanneurs

İngilizce menü olmamasından dolayı en sonunda isyan ediyorum!

Vejeteryan tarte flambee

Yemekten sonra müzik festivali kapsamında Colmar’a gelen Balaphonics Grubu’nun performansını izlemeye gidiyoruz. Festivale ev sahipliği yapan Cercle Saint-Martin binasının bahçesine festival alanı kurduklarını görüyoruz. Konserin başlamasına kadar burada bir şeyler içiyoruz.

Cercle Saint-Martin’in bahçesindeki festival alanı

Bir “afro brass band” olan Balaphonics

Konserde çok eğleniyoruz. Colmar seyahatimiz sayesinde tanışma fırsatı yakaladığımız bu grubu çok seviyoruz. Grubun dokuz üyesi dokuz farklı enstrüman çalarken, inanılmaz yetenekli ve birbirleriyle uyumlu olmaları ortaya tam anlamıyla bir müzik ziyafeti çıkarıyor. Bu eğlenceli grubun beklentimizin çok üstünde olması, bizim tatilimize de ayrı bir renk katıyor.

Konserden sonra hemen otele dönmüyoruz. Colmar’ın gündüz manzarası kadar gece manzarası da çok güzel olduğundan gece fotoğrafı çekmeye gidiyoruz. Işıklandırılmış Alsas evleri geceye damgasını vuruyor.

Colmar’da gece

Colmar’da gece

Colmar’da gece

Colmar’daki ikinci günümüzü köylere ayırıyoruz. Planlarımıza göre sırasıyla Eguisheim, Riquewihr ve Ribeauville’ye gideceğiz. Ancak 16 Mayıs günü, Paskalya’dan sonraki 50. gün kutlanan Pentecost dini bayramına denk geliyor. Bayram nedeniyle de şehirler arası trenler hariç hiçbir ulaşım aracı çalışmıyor. Bunu öğrendiğimde yaşadığım hayal kırıklığını tahmin bile edemezsiniz! Bu sırada Ömer en azından bir köye nasıl gideceğimizin yolunu bulmaya çalışıyor. Sonunda taksiyle gitmeye karar veriyoruz. Ancak bayram nedeniyle çalışan taksi sayısı da epey azalmış. Yaklaşık 20 dakika taksi durağında bekledikten sonra Colmar’a en yakın olan Eguisheim köye gidiyoruz. (10 dakika sürüyor ve taksimetre de 15 Euro yazıyor.)

Eguisheim, ilk izlenim olarak bana Colmar’ı andırıyor. Sevimli Alsas evleri ve gözünüzün alabildiği her yerde rengârenk çiçekler… Bu sevimli köy, 2013 yılında Fransa'nın en güzel köyü seçilmiş. Anlayacağınız tescilli güzel :) Tarihi kentteki radyal yapıdan dolayı dolaşmaya başladığımız noktaya yaklaşık yarım saat sonra tekrar geliyoruz. Radyal plan, Ömer’in kafasını biraz karıştırıyor :)

Chateau Saint-Leon Meydanı

Eguisheim’daki rengarenk Alsas evleri

Eguisheim’ın dar şirin sokakları

Radyal planı kavramaya çalışan Ömer :)

15. yüzyıldan kalma “Le Pigeonnier” yani Güvercin Evi

Alsas köylerine özgü kapı tipi

Çiçeklerle bezeli kapılar ve pencereler

Eguisheim’in ayak basılmadık noktasını bırakmıyoruz. Colmar’a dönmeden bu şirin köyde bir şeyler yemeye karar veriyoruz. Chateau Saint-Leon Meydanı’ndaki Restaurant A. Edel’e oturuyoruz. Burada hem bir güzel karnımızı doyuruyoruz, hem de meydanın tadını çıkarıyoruz.

Peynirli turta & soğanlı tart

Colmar’a ayırdığımız iki günün sonuna geliyoruz. Koşuşturmasız, sakin ve huzurlu iki gün… Bayram tatili nedeniyle gidemediğimiz diğer köylerinde Colmar ve Eguisheim tadında olduğunu umuyoruz. Tabi başka bir zaman yeniden gelmek için de neden lazım :) Rotamızda sırada Strazburg var.