Ne zamandır hep beraber Yedigöller’e gitmek istiyor, ancak iş yoğunluğundan ya da başka programlardan bir türlü fırsat yaratamıyorduk. Biz de 18 Kasım’ın herkese uygun olmasıyla sonbaharı uğurlamaya Yedigöller Milli Parkı’na gitmeye karar verdik. İyi ki de verdik :)
Ömer ile ben daha önce birkaç defa Yedigöller’e gittiğimiz için bizi nasıl sakin, sessiz ve huzurlu bir ortamın beklediğini tahmin edebiliyoruz. Ancak evdeki hesap pek çarşıya uymuyor. Son yıllarda isminin duyulması ve büyük şehirlerden günübirlik turlarla insanların da gelmesiyle, bu gidişimizde Yedigöller bize milli parktan çok, rekreasyon alanını anımsatıyor. Anlayacağınız bizim dört sene önce bıraktığımız bakirlik ve sakinlikten pek eser kalmamış. Ancak biz her durumda eğlenebildiğimiz için Yedigöller’deki kalabalık ve kargaşa bizi engelleyemiyor :)
Yedigöller Milli Parkı, Batı Karadeniz Bölgesi’nde Bolu ve Zonguldak arasında yer alan alıyor. Yedigöller Havzası’nda adından da anlaşılacağı gibi yedi tane göl var. Bu göller, heyelan sonucunda vadinin önünün kapanmasıyla oluşmuşlar. Yüzeysel ve yeraltı akışlarıyla birbirlerine bağlılar. Çok sayıda yabani hayvana ve zengin bir bitki örtüsüne ev sahipliği yapıyor.
Yedigöller Milli Parkı’na Bolu merkezden ya da Mengen üzerinden ulaşım sağlanıyor. Biz giderken Bolu yolunu, dönüşte Mengen yolunu kullanıyoruz. Her iki yol da bozuk ve virajlı. Bolu yolu daha çok tercih edildiği için daha kalabalık. Ayrıca her ne kadar bize denk gelmese de öğlen saatinde girişler çok kalabalık oluyormuş. Sıra beklemek istemeyenler için ufak bir dip not!
|
Deringöl |
Gelelim bizim neler yaptığımıza… Deringöl ve Büyükgöl’ün yakınındaki piknik alanına arabalarımızı park ettikten sonra Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl tarafında yürüyüş yapıyoruz. Yeşilin, sarının ve turuncunun iç içe geçtiği ormanda yürümek ruhumuza çok iyi geliyor.
|
Deringöl |
|
Mete ile göl kenarında oynaşıyoruz :) Keyfimiz çok yerinde… |
|
Büyükgöl |
|
Büyükgöl’de anne-oğul baş başa… |
|
Tuna bebeği heyecanla beklerken… |
|
Mete, gövdesi ağaç kabuğundan, yelkeni turuncu yapraktan yapılmış gemisini heyecanla yüzdürüyor. |
|
Büyükgöl |
|
Büyükgöl |
|
Survivor Mete :) |
|
Özlem'in kadrajından... |
Bundan birkaç sene öncesine kadar Yedigöller Milli Parkı’nda mangal yakılmasına izin verilirken şu an sabah saat 8 ve akşam saat 8 arasında kesinlikle mangal yakılmasına izin verilmiyor. Zaten bu kadar kalabalığın bulunduğu bir yerde mangalın yasaklanması da çok yerinde bir karar. Büyükgöl ve Deringöl’ün arasındaki piknik alanında büfe var. Ekmek arası köfte ve sucuk satılıyor. Bunun dışında diğer ufak tefek ihtiyaçlarınızı da buradan karşılayabiliyorsunuz. Biz de gölün kenarında boş bulduğumuz bir piknik masasına yerleştikten sonra göl manzarası ve sonbahar renkleri eşliğinde bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Bizi bekleyen Sazlıgöl, Nazlıgöl ve Kurugöl için enerji topluyoruz.
|
Kalan göllere doğru yola çıkıyoruz. |
|
Metecik için Hakan ve Umut tahtırevan yaparken, Ömer de elleriyle Mete’yi besliyor :) |
|
Mete’nin kadrajından… |
|
Nazlıgöl |
|
Pisagor Ağacı |
Ormanın içinde ve göllerde tüm gün boyunca keyifli bir gün geçiriyoruz. Doğa ve renkler öylesine güzel ki… Ancak havanın yavaş yavaş kararmaya başlamasıyla geceyi geçireceğimiz Yazıcık Köyü’ndeki Yedigöller Tarlabaşı Aile Pansiyonu’na (Mustafa Amca: 0532 576 23 84 - Naciye Teyze: 0530 288 23 84) doğru yola çıkıyoruz. Gökyüzünde sonsuzluğa uzanan rengârenk ağaçlar ve ince bir dere milli park sınırlarından çıkana kadar bize eşlik ediyor. Ambiyans o kadar güzel ki bozuk yolu ve virajları hissetmiyoruz bile.
Yedigöller Milli Parkı’nın içinde konaklamak için bungalov evler var. Ancak yer bulmak çok zor. Biz de milli parkın Mengen çıkışındaki Yazıcık Köyü’nde konaklamaya karar veriyoruz. Bu köyde de iki tane pansiyon var. Biz, Naciye Teyze ve Mustafa Amca’nın işlettiği Yedigöller Tarlabaşı Aile Pansiyonu’nu tercih ediyoruz. Pansiyon, köyün üst kısmında önü tamamen açık bir konuma sahip. Pansiyonda sadece üç tane oda var. Mutfağı, banyosu bağımsız ve kalorifer ile ısıtma sağlanıyor.
|
Yazıcık Köyü |
Milli parktan ayrılmadan Naciye Teyze’yi arayarak yola çıkacağımızı haber veriyoruz. O da bizim için odalarımızı ısıtmaya başlıyor. Milli park ve pansiyon arası sadece 26 km olmasına rağmen yolun bozukluğundan dolayı yaklaşık bir saat sürüyor. Odalarımıza yerleştikten sonra Naciye Teyze’nin bizim için yaptığı tatlımızı yiyip, Mustafa Amca’nın odun ateşinde demlediği çaylarımızı yudumluyoruz.
|
Naciye Teyze ve Mustafa Amca ile... |
|
Yazıcık Köyü |
Temizliği, rahatlığı, sahiplerinin yakın ilgi alakası ve misafir alanının son derece izole bir ortama sahip olmasıyla bize çok keyif veren pansiyonumuzda güzel bir gece geçirdikten sonra, ertesi sabah Naciye Teyze’nin kendi elleriyle pişirdiği ekmeğimiz ile zengin köy kahvaltımızı yapıyor ve yavaş yavaş Ankara’ya dönüyoruz. Yol üstünde gündüz gözüyle Yazıcık Köyü’nü görmek ise seyahatimizin son sürprizi oluyor. İnanılmaz huzurlu ve pozitif bir havası olan köy, doğası ve ambiyansıyla bizi büyülerken, sık sık sağa çekmemize yol açıyor :) Öyle ki, hem pansiyon ve köyün böyle olacağını hem de Yedigöller’in dönüştüğü kaosu bilsek, muhtemelen tüm planı Yazıcık üzerine kuracağımızı konuşuyoruz!
Ne kadar güzel fotoğraflar Başak :)
YanıtlaSilSevgiler
Hüsne
Teşekkürler Hüsne :)
Sil