Bükreş

Aklımızdaki gezilecek yerler listesine bir türlü giremeyen Bükreş’e, Türk oğlan-Rumen kız aşkının evliliğe dönüştüğü bir düğün vesilesiyle gidiyoruz. Bir nevi ailemizin bir parçası olan Okan, Bükreş’te Lavinia’yla evleniyor :)

Bükreş, Edirne’den arabayla yaklaşık beş saat, İstanbul’dan uçak ile bir buçuk saat uzaklıkta. 2017 yılına kadar Türklerden vize istemeyen Romanya, AB üyesi olduktan sonra bize de vize uyguluyor. Bu noktada önemli bir ayrıntı, Schengen vizesi olanlar ülkeye giriş yapabiliyorlar. Ancak Romanya vizesi olanlar diğer Schengen ülkelerine giriş yapamıyorlar. Hep karıştırılan bir diğer konuya gelelim. “Roman” kelimesinden dolayı Romanyalı kişilerin yani Rumenlerin çingene olduğu düşünülüyor. Aslında yaklaşık 20 milyon nüfusa sahip Romanya’da sadece 600 bin Roman yaşıyor. Romanya, AB’ye üye olmasına rağmen para birimi olarak Rumen Leyi kullanıyor. Ekim 2018 tarihinde 1 Rumen Leyi (RON) yaklaşık 1,5 Türk Lirası’na denk geliyor. Türkiye’den giderken kurdan dolayı zarar etmemek için Türk Lirası yerine yanınıza Euro almak daha avantajlı oluyor.

Fatih Sultan Mehmet Döneminde Osmanlı himayesine giren Bükreş, 400 yıl Osmanlı toprağı olarak kalıyor. Bu yıllara ait izleri mimari olarak göremesem de, Rumen kadınların kendi kurdukları turşuda ve vazgeçilmezleri arasında yer alan çorbada Türk izlerini görebiliyorum.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanmaz hale gelen ülke, zaman içinde yeniden toparlanmayı başarıyor. Hatta bugünlerde çoklarına göre “Doğu’nun Paris’i” olarak anılıyor. Açıkçası ben de Romanya’ya gitmeden önce, Bulgaristan tarzı, çok gelişmemiş kırsal bir bölge ile karşılaşacağımı düşünürken, Bükreş sokaklarında dolaşırken yanlış bir ön yargıya sahip olduğumu fark ediyorum. Yürüdüğünüz sokaklar, gördüğünüz insanlar ve soluduğunuz hava, size net bir biçimde Avrupa’da olduğunuzu hissettiriyor.

Romanya hakkında kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra gelelim havaalanından kent merkezine nasıl gidebileceğinize. Ya 783 no’lu otobüs ile ya da taksi ile merkeze gidebilirsiniz. Eğer otobüsü tercih ederseniz havaalanının çıkışındaki duraktan her 15 dakikada bir kalkan otobüs ile kişi başı 4 RON’a merkeze yaklaşık 45 dakikada ulaşabilirsiniz. Romanya’da otobüs biletleri otobüsün içinde satılmadığından, otobüse binmeden bilet satan gişelerden biletinizi almanız ve otobüsün içindeki makinaya biletlerinizi okutmanız gerekiyor.

Diğer bir seçenek olan taksiyi kullanmak isteyenler için havaalanının içinde taksi çağırabileceğiniz bankamatik tarzında özel makinalar bulunuyor. Romanya’da taksimetre fiyatları sabit değil. Taksilerin kilometre başına aldıkları ücret 1,65 - 3,70 RON arasında değişiyor. Bu taksi çağırma makinalarından istediğiniz tarifeden taksinizi seçtikten sonra, size taksinin plakasının ve yaklaşık kaç dakika içinde geleceğinin yazdığı bir makbuz çıkıyor. Bu makbuz ile havaalanının çıkışındaki duraktan binebiliyorsunuz. Bizim elimiz valiz ve takım elbise çantaları ile dolu olduğundan giderken taksi, dönüşte otobüs kullandık.

Kent merkezinde taksi kullanmak isteyenler için bahsettiğim kilometre fiyatları taksi kapılarının üzerinde yazıyor.  Söylemeden geçemeyeceğim, Bükreş’te düzgün taksici bulmak cidden çok zor. Bazıları kısa mesafe diye sizi almıyor. Bazıları taksimetre ile oynuyor. Bazıları ise işi iyice abartıp, hiç taksimetre açmadan sizden abes bir fiyat istiyor, yoksa sizi almayacağını söylüyor. Mağdur olmamak ve bu tarz insanlarla muhatap olmamak için Romanya’ya gitmeden Über uygulamasını indirmenizi ve seyahatiniz boyunca Über kullanmanızı tavsiye ederim. Malum, ülkede bu tarz taksiciler olduğu için Romanya’da Über kullanımı çok yaygın.

Biz otelimize yerleştikten sonra, gezmeye Zafer Bulvarı’nda bulunan Devrim Meydanı’ndan başlıyoruz. Romanya’nın son Komünist Lideri olan Nikolay Çavuşesku; tüm kiliseleri ve tarihi binaları yıktırarak, kendi istediği şekilde yeniden yapılanma projesi ortaya koymasının yanı sıra, nüfusu arttırmak için kürtaj ve doğum kontrolünü yasaklıyor ve bu dönemde basını da ele geçiriyor. Tabii bu süreçte Çavuşesku yönetimine dayanamayan Rumen öğrenciler toplanıyor ve hükümet karşıtı protestolara başlıyor. Birkaç gün içinde tepki çığ gibi büyüyor. O zamanki adıyla Saray Meydanı’nda, Çavuşesku halkı ikna etmek için konuşma yapıyor. Ancak halk ikna olmuyor. Bunun üzerine kaçmaya çalışan Çavuşesku yakalanıp kurşuna dizilerek öldürülüyor. 1989 Devriminden sonra meydanın adı Devrim Meydanı olarak değiştiriliyor. 

Devrim Meydanı (Piata Revolutiei)

Devrim Meydanı’nın ortasında, 1866-1914 yıllarında Romanya’ya hükmetmiş Kral I. Carol’un heykeli bulunuyor.

Zafer Bulvarı üzerinde Devrim Meydanı’ndan ilerlemeye devam ediyoruz. Ramada Oteli’nin yanında Odeon Tiyatrosu’nun önündeki meydanda Gazi Mustafa Kemal büstü bizi karşılıyor. Büstün üzerinde Türkçe ve Rumence olarak “Mustafa Kemal Atatürk – Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu” ve “Yurtta Barış, Cihanda Barış!” yazıyor. Emin olmamakla birlikte, bir Türk işletmeci tarafından yaptırıldığını biliyorum. Dünya üzerinde sadece birkaç ülkede Atatürk büstü bulunuyor ve bunlardan biri de Bükreş’te. Görmeden dönmememiz gerektiğini düşünüyorum.

Gazi Mustafa Kemal büstü

Atamızı da ziyaret ettikten sonra Zafer Bulvarı’nda ilerlemeye devam ediyoruz. Bir sonraki durağımız Ulusal Tarih Müzesi’nin tam karşısında bizi bekleyen CEC Sarayı. Orta Çağ’dan kalma bir manastır harabesinin üzerine eklektik-Fransız mimarisiyle inşa edilmiş olan bina, günümüzde CEC Ekonomi Bankası’nın yönetim merkezi olarak kullanılıyor. Ziyarete kapalı olan bina, mimari açıdan görülmeye değer.

CEC Sarayı’nın camdan bir kubbesi var.

CEC Sarayı’nın hemen karşısında, Zafer Bulvarı üzerinde görmek istediğimiz bir diğer yer ise Mocca Villacross Pasajı oluyor. Pasajın bulvar tarafından iki girişi ve Lipsconi (eski kent merkezi) tarafından bir girişi bulunuyor. Kuş bakışı ile “Y” harfini andıran pasajda kafeler, barlar ve alışveriş yapabileceğiniz butikler bulunuyor. İçerisi oldukça keyifli.

Pasajda dolaşırken tavana bakmayı ihmal etmeyin. Çok etkileyici!

Pasajın Lipsconi, yani eski kent merkezi tarafından çıkıyoruz. Neredeyse her sokakta farklı bir müzisyenin şarkıları eşliğinde eski kent sokaklarında dolaşıyoruz. Gözümüze hoş gözüken bir kafede meydana karşı oturup, sonbaharın tatlı bir sıcaklık veren güneşinin altında bir şeyler yiyip içiyoruz.

Eski kent merkezi

Eski kent merkezi

Eski kent merkezi

Lipsconi’de bulunan Cartureşti Carusel Kitabevi’ne gidiyoruz.

İç tasarımıyla bizi çok etkileyen kitapçıda, kitap dışında bitki çaylarından kupalara, magnetlerden çantalara kadar çok güzel hediyelik eşyalar da satılıyor.

Eski kent merkezi sokaklarından yönümüzü Parlamento Binası’na çeviriyoruz. Yürüyerek rahatlıkla ulaşabildiğimiz 84 metre yüksekliğindeki bina, Pentagon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci binası olma özelliğine sahip. Amerika’dan büyük borçlar alıp parayı gönlüne göre harcayan bir lider olan Çavuşesku’nun isteği üzerine yapılmış olan Parlamento Binası halk tarafından çok sevilmiyor. Bu nedenle olacak ki,  kentin hediyelik eşyalarında ya da magnetlerinde de binaya yönelik bir şey görmüyoruz. İçinde üç ayrı müze bulunan binayı vaktimiz olmadığı için gezemiyoruz.

Parlamento Binası

Parlamento Binası bahçesinde üç gezgin :)

Bükreş sokaklarında dolaşırken ansızın karşımıza çıkan irili ufaklı parklar beni çok etkiliyor. Bir kent ancak bu kadar yeşil alanlarla içli dışlı olabilir diye düşünüyorum. Biz Bükreş’in sayısı belirsiz bir sürü parkından sadece iki tanesine gidebiliyoruz.

Bu parklardan bir tanesi, bizim Bükreş’te bulunma sebebimiz olan Okan ve Lavinia’nın düğün fotoğraflarının çekildiği Botanik Park oluyor. 1890 yılında yapılmış olan park yaklaşık 17 hektarlık kocaman bir alanda 5.000 bitki türüyle göz kamaştırıyor. Bükreş Üniversitesi tarafından korunan park kelimenin tam manasıyla insana huzur veriyor. Kent merkezinde olup, bir o kadar da kendimizi merkezden uzakta hissediyoruz.

Botanik Park

Fotoğraf çekimleri sırasında Okan ve Lavinia :)

Botanik Park

Fotoğraf çekimleri sırasında parkın tadını çıkarmayı ihmal etmiyoruz :)

Botanik Park

Botanik Park

Bükreş’te gezme şansı yakaladığımız bir diğer park ise Herastrau Park oluyor. Park, Colentina Nehri’ndeki bataklıkların kurutulmasıyla oluşturulan gölün etrafında oldukça büyük bir alana yayılıyor. Şehrin biraz dışında yer alan parka metro ile kolaylıkla gidiyoruz. İçerisinde Rumen Kırsal hayatının gösterildiği Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi de bulunan parkta çok sayıda heykel var. Parkta dolaşırken insan kendini açık hava müzesinde geziyormuş gibi hissediyor.

Herastrau Park

Herastrau Park

Herastrau Park

Herastrau Park

Herastrau Park

Herastrau Park

Düğünümüzün de telaşesiyle üç gecelik Bükreş seyahatimiz göz açıp kapayıncaya kadar biterken, açıkçası şehre doyamıyoruz ve daha dönmeden bir daha gelmenin planlarını yapıyoruz. Mimarisi, geniş bulvarları, dev parkları ve pozitif atmosferiyle bizi çok etkileyen Bükreş, bana sorarsanız yalnızca yolunuz düştüğünde değil, hafta sonunda farklı bir hava solumak için dahi gidebileceğiniz bir kent. Uçak biletlerinin pahalı olmaması ve İstanbul’dan yaklaşık bir buçuk saat sürmesi de bu anlamda çok cezbedici :)

En kısa zamanda yeniden görüşmek üzere Doğu’nun Paris’i, hoşçakal!